Bunların hepsi biliniyor ama “herkesin bildiği şeyin halen sır olarak kabul edildiği” garip bir Türkiye gerçeği maalesef sürüyor…
Lafı daha uzatmaya gerek yok, işin özeti şu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, cemaatlerle ve tarikatlarla, dini örgütlenmelerle arasına kalın bir çizgi koymadığı sürece devletin dini örgütlenmelerden kurtulması mümkün değildir!
Din, devletin kurumsal yapısı dışına çıkartılmadan, laiklik yeniden hatırlanmadan ve uygulamaya konmadan, bazen dernek, bazen vakıf adı altında devletin, belediyelerin yani kamunun olanakları dini örgütlenmelere sunuldukça yalnızca isimler değişir. Bugün adı “FETÖ” olanın adı yarın “MEZÖ”, öbür gün başka bir şey olur…
Bu konuda 1950’lerden bu yana solcuların, demokratların, devrimcilerin uyarılırını dikkat almayanlar, bütün dertleri tasaları sol, laiklik ve cumhuriyet düşmanlığı olanlar, önce “Yeşil Kuşağa”, sonra BOP’a, sonra da “Ilımlı İslam’a” güzelleme yaptılar…
DİNDEN DEMOKRASİ ÇIKMAZ
Daha 1980’li yıllarda, 1984’de, 85’de Meclis’te bu konuda uyarılar yapan Kamer Genç’i, Seyfi Oktay’ı “bunlar mezhep hezeyanları ile hareket ediyorlar, müslümandan kimseye zarar gelmez” diyerek neredeyse linç etmeye kalktılar…
Yaşayarak öğrendik ki, hem ülkemizde, hem de bölgemizde, siyasi iktidarlar dini referanslarla hareket ettiği sürece, toplumu dizayn etme çabası artıyor, toplum dini referanslara göre bölünüyor, kutuplaşma çatışmayı, çatışmalar da ölümleri beraberinde getiriyor. Buna rağmen, iktidar isteyen dinden de, milliyetçi yaklaşımlardan da demokrasi çıkmayacağı ısrarla görülmek istenmiyor, sorun burada…
Laik ya da seküler bir sistemde, insanlar istediği gibi inanır ya da inanmaz, ibadet eder ya da etmez. İsteyen inanç gurubu, kendi inancını istediği gibi öğretir. Kılık-kıyafetler sorgulanmaz. İnsanlar Alevi, Sünni, Hristiyan, Zerdüşt veya bir başka inançtan olduğu ya da inançsız olduğu için horlanmaz, aşağılanmaz, mahalle baskısı yaşamaz. Devlet bütün inançlara eşit mesafede durarak hakemlik yapar. Şiddet yoksa inanca karışmaz, tarif etmez! Devlet, sağlık gibi, turizm gibi, spor gibi birçok bakanlığın bütçesinden daha çok bir bütçeyi dini alana ayırmaz, kamunun olanağını dine sunmaz!
Ülkemizde laiklik kağıt üzerinde kalıp, fikren terk edildiği için bunların tam tersi yapılıyor ve farklı inanç grupları arasındaki ayırım da, gerilim de devlet eliyle büyütülüyor. Görevlendirmelerde de, işe alımlarda da dini referansları kullanıyor. Dini söylemler devletin tepesine, siyasi parti liderlerine hakim oluyor. “Yurttaş hakkı” kavramı “kul hakkı” kavramı ile yer değiştiriyor!
Bütün bunlardan dolayı, çok acil yeni bir mutabakata, yeni bir toplumsal sözleşmeye yeni laik ve demokratik bir Anayasa’ya ihtiyacımız var. Bu Anayasa, tekçilik ve otorite üzerine değil eşit yurttaşlık, liyakat, laiklik ve özgürlükler üzerine kurulmalı, devlet inançlar ve kimlikler karşısında yalnızca “hakem” rolü üstlenmeli…
Bu olmadığı sürece FETÖ’lerin sonu gelmez!
21 Eylül 2019, İstanbul
Necdet Saraç