Nitekim, geçtiğimiz günlerde Karaköy’de türbanlı bir genç kıza yapılan fiziki saldırının “türbanla” ilgili olmadığı anlaşılmasına ve orta yerde bir türban tartışması olmamasına rağmen bu kadar köpürtülmesi, “sosyal medyanın “türbana kalkan eller kırılır” yazılarıyla “inletilmesi” tesadüf değil…
17 yıldır iktidarda olmalarına rağmen Erdoğan’ın ve AKP’nin bitmek bilmeyen “türban mağduriyeti” edebiyatı da bu anlamıyla tesadüf değil. TBMM’de AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ve CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç arasındaki “had bildirme” tartışmasının Özkoç’un “özür dilemesiyle” bitmesine rağmen Erdoğan “talimatıyla” yeniden başlatılması da tesadüf değil…
Bu çerçevede, bir zamanlar “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek, koskoca bir yalan! Allah, kesin hakimiyetin sahibidir” diyen Erdoğan’ın “İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz. Yüce dinimizi anlatmak için her kapıyı çalma dönemimiz başlıyor” söylemi sürpriz değil, sürpriz olan bu söyleme ısrarla sessiz kalınması!
“ALİSİZ ALEVİLİK” YALANI
Erdoğan’ın Din Şurası’nda Alevileri de “her gün beş vakit aynı kıbleye yönelenler” arasına katarak, daha önce yaptığı gibi bir kez daha “Alisiz Alevilik” üzerinden Alevilere “din tarifi” yapmaya kalkması ise hem kabul edilebilir değil, hem yasal değil, hem de doğru olmayan bir iddia!
Sayın Erdoğan’ın bir kez daha Almanya’daki Alevi örgütlenmelerini hedefe koymak için bırakın Alevi federasyonlarını, bir tek Alevi derneğinin bile öne çıkarmadığı, savunmadığı “Alisiz Alevilik” yalanına sarılmasının asıl rahatsızlık nedeni, “Almanya, Avusturya, Hollanda, Danimarka ve İngiltere gibi birçok ülkede Alevilerin devlet düzeyinde kabul görmesi, “kendine özgü bir inanç” olarak resmi görüşmelere katılması, okullarda, diğer inançlar yanında Aleviliğin de, Alevi kurumlar tarafından öğretilmesi…
1 Aralık 2019, İstanbul
Necdet Saraç