Londra’da öne çıkan bu itirazlarda yalnızca ABD faktörü yok, emperyalizm bir dünya sistemi olarak kendi geleceğinde zorlanıyor. Trilyon dolarla ölçülen silahlanmanın “savunma sanayi”olarak adlandırılması da bu gerçeği değiştirmiyor. Bütün dünya da yaşanan “sistem krizi” NATO’ya da yansımış durumda. Trump bile bazen “anti-NATO”cu gibi“yük paylaşımından” bahsediyor. “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron da, ona karşı çıkan Erdoğan da, Merkel de biliyorlar ki, krize rağmen NATO emperyalist-kapitalist sistemin koruyucusudur!
Türkiye, bir süredir dünyada değişen güç dengelerinin de doğrudan etkisiyle NATO’dan yaşanan çelişkileri kullanarak Macron’un söylemleri üzerinden NATO’da “ev sahibi” havasında davransa da, Londra zirvesinden geriye daha da derinleşen bir NATO krizi ve bunun yanı sıra nasıl uygulanacağı meçhul olsa da, Macron’un formüle ettiği “mültecilerin Türkiye’de kalması, Suriye’de siyasi çözüm ve İŞİD ile mücadele” lafları kalır. Türkiye ise, Erdoğan’ın vurguladığı gibi “ülkemiz NATO’nun vazgeçilmez bir ortağı” olarak devam eder…
Oysa bu bildik klasik yaklaşımın dışında çıkabilmek, 1950’lerde “NATO’ya girmeyelim” diyen “Türk Barışseverler Cemiyeti”nin devamı niteliğindeki “Türkiye Barış Komitesi”nin “NATO’dan çıkalım” çağrısına kulak vermekten geçer:
“Gerçek bir antiemperyalist politika, öncelikle NATO’dan çıkılmasını, NATO’nun dağıtılmasını, silahlanma harcamalarının sonlandırılmasını, nükleer silahlanmanın yok edilmesini, üslerin kapatılmasını ve devletlerin egemenliğini hiçe sayan uygulamalarına son erdirilmesini gerektirir…”
5 Aralık 2019, İstanbul
Necdet Saraç