Değişim bu kadar net. Bu değişim 1970’lerde “Altın Hilal” tespitiyle hedefe konan ve o dönem Alevilerin yoğun yaşadığı bütün kentler için hemen hemen aynı sonuçlarla geçerli…
Yani yalnızca Maraş değil, örneğin Elazığ, Malatya, Sivas, Yozgat gibi…
Bu sonucu yaratanlar katliamlarla yüzleşemezler!
Çünkü, yüzleşmek, yıllarca aynı şehirde, aynı mahallede, aynı sokakta belki de aynı binada altlı üstlü oturduktan, zaman zaman da selamlaşıp sohbet ettikten sonra, bir gece ansızın o komşunun kapsını işaretleyip sonrada güpegündüz öldürülmelerine seyirci kalmakla, dolaylı-dolaysız destek vermekle, bu vicdansızlıkla, bu vicdansızlığın yarattığı kinle, nefretle yüzleşmek anlamına gelir!
Çünkü, katliamla yüzleşmek demek, dosyaların yeniden açılması anlamına gelir. Dönemin siyasi sorumlularının yargı önüne çıkması demek…
Tabi o katilleri savunanları da yeniden deşifre etmek anlamına da gelir!
Çünkü, her şey bir yana, yüzleşme demek, katliamlara “olay” demeyi bitirir. Katliamlara “katliam” denir!
Durum böyle olunca, halen linç kültürünün yaşandığı, insanların etnik ve dini kimliklerine göre kutuplaştırıldığı, dinin hayatın her alanına nüfuz ettiği bir ortamda kardeşlikten, eşitlikten, yüzleşmeden bahsetmek koca bir yalandan öteye geçmiyor…
Maraş katliamının nasıl örgütlendiği, nasıl yapıldığı bugün bütün belgelerle orta yerde. Dönemin “taraflı” mahkeme tutanakları bile bunun için fazlasıyla yeterli. Orta yerde sır yok! Tıpkı Sivas katliamı gibi, Hrant Dink cinayeti gibi… Ancak devlet kendisi de işin içinde olduğu için yüzleşmenin yalnızca lafını ediyor, asıl sorumluları yargılayamıyor. Yanılmak isterim ama görülüyor ki, bu ülkede sol iktidar olmadığı sürece bu tür katliamlar ve siyasi cinayetler yapanın yanına kar olarak kalmaya devam edecek…
19 Aralık 2019
Necdet Saraç