Son 30-40 yıldır dünyada da Türkiye’de de ciddi değişimler yaşanıyor. 1990’larda sosyalist sistemin yıkılmasıyla birlikte, özellikle bizim coğrafyamızda dini ve milliyetçi eksenli kimlik siyaseti öne çıktı. Emek sermaye çelişkisi yerini dini ya da etnik kimliklere bıraktı, uluslararası güçlerin de müdahaleleriyle kimlik siyaseti gerilimi, kutuplaşmayı ve savaşları tetikleyerek ciddi bir göç dalgası yarattı ve bu göç dalgası da “kültürel kimlikleri” öne çıkardı.
Pandemi süreci ve hemen arkasından ABD’nin NATO’yu doğuya doğru genişletme politikasının Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile sonuçlanması yalnızca Avrupa’da değil dünyada kapitalizmin krizini büyüttü. Kapitalizmin krizi derinleştikçe kimlik siyaseti yerini hızla sınıfsal çelişkilere bırakmaya başladı. Gelir dağılımındaki adalet bütünüyle bozulunca zenginlerle yoksullara arasındaki makas hızla açılmaya başladı, zenginler daha zengin olurken, yoksulluk toplumun yüzde 80’ini etkileyen bir gerçekliğe dönüştü. Alım gücü sürekli düşen ve yoksullaşan geniş yığınlar zaman zaman göç mesesinde olduğu gibi asıl sorununu unutup göçmenleri hedef tahtasına oturtsa da, geçim derdi, gelecek kaygısı ve gelirden yargıya, eğitimden sağlığa kadar her alanda artan adaletsizlik sistemle yüzleşmeyi zorlamaya başladı. Kimlikler üzerinden bir süre sürdürülebilen kutuplaşma yerini hızla yoksulluk ve adaletsizlik gerçeğine bıraktı, özellikle gelecek kaygısı çok büyüdü. Kutuplaşmadan yorulan gençlerin ezici bir bölümünün analarının babalarının siyasi tercihlerine rağmen diyaloga açık olmaları da, arayışları da bunu gösteriyor…
Özetle, Erdoğan’ın ekonomi politikaları sonucu, açık sınırının 6 bin 391 TL’ye, yoksulluk sınırının 20 bin 818 TL’ye yükseldiği bir ortamda bir kez daha kimlik siyaseti üzerinden yeni kutuplaşmalar yaratarak başarılı olması mümkün gözükmüyor!
AKP YARINI DEĞİL DÜNÜ TEMSİL EDİYOR!
Yarını değil dünü yani yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasakları temsil eden AKP bugün Türkiye’nin en statükocu partisi konumunda, 20 yıldır yarattığı sistemi ya da daha doğru bir ifadeyle sistemsizliği korumak için elinden geleni yapıyor! AKP bu yüzden miadını doldurmuş, yeniye ve yarına dair hiçbir gelecek vaat etmeyen din eksenli kimlik siyasetini kullanıyor, siyasi çaresizliğinin ve paniğinin bir sonucu olarak her fırsatta 28 Şubat hatırlatması yapıyor ve hiçbir dayanağı olmayan “Camileri yaktılar” gibi yalanları hiç tereddüt etmeden kullanıyor…
Aklı ve bilimi kullanmak yerine koca ülkeyi deneme yanılma yöntemlerine mahkum ediyorlar. 7-8 ay önce kendi elleri ile yaptıkları bütçedeki yüzde 73’lük “yanılmaya” rağmen ayda bir “yeni bir altı ay” hedefi koyarak, “milletten sabır” diliyorlar…
İthalat rakamlarına hiç değinmeden, sürekli artan cari açığa rağmen ihracat rakamları üzerinden toplumun neredeyse yüzde 80’i hızla yoksullaşırken “fakirleşerek büyüme” masalları anlatmaktan da geri kalmıyorlar…
Tabi bu gerçeklere rağmen bir başka gerçeği de unutmamak gerekiyor; 20 yıllık iktidar, 99 yıllık Cumhuriyet tarihinde önemli bir süre. AKP’nin 20 yıllık iktidarı her koşulda Erdoğan’a inanmaya hazır bir seçmen kitlesi yaratmış durumda! Bu kitlenin sayısı hızla düşüyor olsa da, yüzde 25-30’luk bir kitle krizin çıplak gerçekliğine, içerde ve dışarıda yaşanan onca öngörüsüzlüğe rağmen aidiyetin yarattığı taraf refleksiyle her koşulda inanç tazeleyebiliyor…