Siyasette bütün toplumsal kesimlerin duyarlılıklarına dikkat etmek ve bu yaklaşıma uygun politik söylemler geliştirerek herkesten “rızalık” alma isteği anlaşılır bir yaklaşım olsa da kutuplaşmanın çok derinleştiği bir ortamda hiçbir siyasi partinin veya ittifakın toplumun bütün kesimlerinden “rıza” alması mümkün değildir. Nitekim kamuoyu araştırma şirketlerinin yayınladıkları sonuçların ortalamaları dikkate alındığında Cumhur İttifakı’nın yüzde 35-40 bandında, Millet İttifakı’nın da 45-50 bandında “rızalık” aldığı görülüyor. Aday kim olursa olsun en az yüzde 30-35’lik bir seçmenin “karşı tarafa” oy vermeyeceği kesin. Bu yüzden muhalefetin her konuda yüzde 100’ü ikna etme sevdasından hızla kurtulması gerekir…
DEVLET LAİK VEYA SEKÜLER OLMALI
Her konuda herkesi ikna etmek mümkün olmayacağına göre, muhalefet açık tercih yapmalıdır: Eğer Türkiye ikinci yüzyılını demokrasiyle taçlandıracaksa, geriye değil, ileriye gidecekse bu asla dini ya da etnik kimlikler ve semboller üzerinden olmaz, olamaz! Çok açık ki eğer tercihimiz demokrasi olacaksa devlet laik veya seküler olmadan olmaz!
“Kadının kıyafetinin; bireylerin yaşam tarzı, inancı ve etnik aidiyetinin siyasetin konusu olmaması gerektiği, kadın bedeni üzerindeki tüm egemenlik biçimlerinin sona erdirilmesi” kesinlikle doğru bir yaklaşım ama asıl mesele demokratik, laik hukuk devleti olup olamadığımızda yatıyor…
Laiklik uygulanırsa, isteyen istediği gibi inanır ya da inanmaz, kimse kılık kıyafeti tartışmaz, devlet bütün inançlara eşit mesafede durur, ahkem rolünü üstlenir ve Türkiye kutuplaşmadan kurtularak normalleşir! Nitekim Türkiye’yi diğer İslam ülkelerinden pozitif anlamda ayıran, farklılaştıran en önemli neden de yaşanan onca soruna rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin halen “demokratik, laik bir hukuk devleti” olmasıdır…
5 Ekim 2022, İstanbul
Necdet Saraç