20 yıllık iktidar sonrası yolları, binaları, eğitimde ve sağlıkta sayısal artışları anlatmanın da, döne dolaşa halen “Emperyalistlerin ülkemiz üzerindeki hesapları hiç eksik olmadı. Bu kirli hesaplarda kullanılan maşalar da hiç eksik olmadı” diyerek yine bir “dış güç” edebiyatı yapmanın kendi seçmen kitlesini oyalamak dışında ikinci yüzyıl vizyonunda bir karşılığı olmadı! Tek başına 20 yıl iktidar olacaksın, devletin bütün olanakları ve kurumları elinde olacak sen yine de “vesayet” diyeceksin, “elitler” diyeceksin, Anayasa değiştirmemenin nedeni de muhalefete fatura edeceksin!
Böyle bir gerekçe 20 yıllık iktidar süresinin sorumluğunu ne “oligarşik bürokrasi” ne de “elitler” söylemi ortadan kaldırmaz!
Erdoğan tarihi esas olarak kendisiyle başlattığı ve 2002’de başlayan sürece “ülkemizin asırlık kayıplarını 20 yılda telafi edecek çalışmalar gerçekleştirdiğimiz büyük devrim” dediği için daha önce de kerelerce yaptığı gibi bu toplantıda da özel olarak Menderes ve Özal vurgusu yapması da, arkasından “klasik dörtlüyü” Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş vurgulaması da laf düzeyinde bir sahiplenmenin ötesine geçemedi! Tıpkı Atatürk için hem “İstiklal Harbimizin Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu” vurgusu yaptıktan hemen sonra, üstelik Atatürk’ün isteğiyle müzeye dönüştürülen Ayasofya için “Ayasofya’yı Fatih’in emanetine uygun şekilde yeniden Cami olarak hizmete açmış olmamız bile, küresel vesayete karşı gerçekleştirilmiş bir büyük meydan okumadır ” demesi gibi…
Erdoğan’ın aslında artık ezberlenen bir sitili var, konuşmasının bir çok yerinde bunu bir kez daha görmek mümkün oldu. Erdoğan başarısızlığı bile başarı olarak sunma yeteneğine sahip! Ekonomi için de aynısı yaptı; Ülkede yoksulluk ciddi boyutlara varmışken, Türkiye enflasyonda “şampiyonlar liginde” yer alırken, o dünkü konuşmasında “refahı tabana yaymak suretiyle ülkemizi tüm fertleriyle birlikte zenginleştirdik. Üretimi yaygınlaştırarak, sanayiden tarıma her alanda istihdama, işe, aşa erişimi kolaylaştırdık, standart hayat seviyesini büyüttük” dedi. Yetmedi, “takip eden değil, takip edilen bir ülke haline geldik” dedi. Sanki su, elektrik, doğal gaz ve telefon faturasını ödeyemediği için icralık olan 5 milyon aile başka bir ülkede yaşıyor… Sanki, daha önce “Dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına gireceğiz, kişi başı gelir 25 bin dolara yükselecek, GSMH 2 trilyon dolar olacak, ihracat 500 milyar dolara çıkacak” diyen kendisi değilmiş gibi bu kez tarih vermese de yeniden telaffuz edebiliyor…
Aynı şey kutuplaştırıcı kimlik siyaseti için de geçerli!
Kimlik siyasetinin en alasını yapacaksın, nefret suçlarını cezasız bırakacaksın, daha yeni meclise sunduğun torba yasada bile Cemevlerinin ibadethane olduğunu reddederek aslında eşit yurttaşlığı reddedeceksin, Hrant Dink Vakfının yayınladığı “Medyada Nefret Suçları Raporu”nu görmezden geleceksin, sonra da “Türkiye Yüzyılı” için “inancından dolayı dışlanan Müslümanın, dilinden dolayı ayrımcılığa uğrayan Kürdün, meşrebinden ötürü baskı gören Alevinin, haksızlığa maruz kalan bu toprakların evladı Hristiyan ve Yahudinin, kısaca bu ülkede vesayetin gadrine uğrayan kim varsa herkesin yanında olduk, mücadelesine destek verdik, kayıplarını telafi ettik” diyeceksin!
Dünkü toplantı genel geçer doğruların bir iktidarın yapması zorunlu “icraatların” önüne ya da arkasına sıralanarak söylenmesi sonucu değiştirmez. Bu karne ile Erdoğan 21. Yüzyıl’da geçer not almaz!
Abdülhamit’i bilemem ama Erdoğan’ı da (kendi benzetmeleriyle) asla “Alparslan, Fatih ya da Gazi Mustafa Kemal” yapmaz!
28 Ekim 2022, İstanbul
Necdet Saraç