Pazartesi günü CNNTÜRK’te Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge” programının ana konuğu “benden 25 milyon rüşvet istediler” diyen Sinan Aygün’dü. Ben ve Zafer Şahin’de soru sormak için programa davetliydik…
Sinan Aygün, 1990’lardan itibaren Ankara siyasetinin önemli bir aktörü. 1997’de ATO başkanı olduktan sonra, özellikle 2000 sonrası gayrimenkul ticareti üzerinden hızla zenginleşiyor. Bir çok projede dolaylı-dolaysız yolu Melih Gökçek, Rıfat Hisarcıklıoğlu, Salih Bezci, Zafer Çağlayan, Ömer Akgül, Mehmet Akgül gibi isimlerle kesişiyor. Bu kesişme yalnızca bu ve benzeri isimlerle de sınırlı kalmıyor. 2011yılında CHP milletvekili oluyor. Televizyonda kendisinin ifade ettiği gibi CHP içinde de çok fazla sayıda dostu var. Birinci ve ikinci grubun ticarette dostlukları “ticarette” nerede ve ne kadar kesişiyor henüz bilinmiyor ama bilinen bir gerçeklik var:
Uzunca bir süre, hem AKP’de, hem CHP’de çok fazla sayıda dost olan Sinan Aygün her istediğini rahatça yapıyor. Paranın siyaseti belirlediği bir ortamda, her şey “kanun hükmünde kararnameye” dönüşüyor. Belli ki, siyaseti de, siyasetin aktörlerini de para belirliyor…
Toplanan arsalar, yeniden yapılan imar planları, büyüyen arsalar üzerindeki emsal oranlarının büyütülmesi büyük bir “imar imparatorluğu” oluşturuyor…
Yasalar hem “keyfe keder” hem de boşluklarına göre kullanılınca her şey yasal gibi gözüküyor. Ortada ne yasadışı bir şey var, ne de rüşvet!
Örneğin, bütün emsal yükseltmelerinde “her nedense” neredeyse bütün büyük mütahitlerin belediyelere okul, arsa, kültür merkezi gibi “hibeleri” var…
Her şeyin yasal olduğu bir işte “Belediye’ye neden “bilabedel” okul yaptırıyorsunuz? Böyle bir zorunluluk mu var” diye sorduğunuzda ise cevap hazır: “Babamın hayrına yaptırıyorum!”