FETÖ ile mücadele ve FETÖ’nün 3,5 yıldır bir türlü bulunamayan “siyasi ayağı” bir kez daha ana gündem… 18 yıldır tek başına iktidarda olan AKP ve MHP ittifakı, FETÖ ile ilgili dünden bu yana ciddi bir sorgulama yapacağına faturayı, CHP’ye, İYİ Parti’ye hatta HDP’ye kesmek için özel bir çaba içinde.
Yeni Şafak gazetesinin dünkü “Al Sana Siyasi Ayak” sürmanşetini görünce, iktidar medyasının asıl ortak AKP’yi ve bir bütün olarak “iktidarı gizleyerek” FETÖ ve CHP ilişkisini daha da şişireceği, bu potaya Akşener, Davutoğlu, Babacan ve tabi ki Gül dahil bir çok ismi sokacağı kesin gözüküyor. Bu listeye HDP’li bazı isimlerin de dahil edilmesinin de sürpriz olmayacağı kesin…
Bu gerçeğin önemli nedenlerinden biri, bir bütün olarak muhalefetin tarikat-cemaat ve din devlet ilişkileriyle doğrudan hesaplaşmaktan kaçınmasında yatıyor. Muhalefet doğrudan hesaplaşmaktan kaçınca, herkesin bildiği gerçekler de bir “sır” gibi konuşuluyor hale geliyor…
Cemaatleri ve tarikatları yalnızca oy deposu değil, iktidar ortağı olarak kurgulayan siyasal İslam’ın bu sevdası son 200 yıla damga vurmuş bir gerçeklik. Bu gerçeklik, önce 1950’lerde, sonrasında 12 Eylül darbesinde solun yenilmesi ve 1989’da duvarın çökmesi ile tam anlamıyla ete-kemiğe büründü ve siyasal İslam’ı güçlendirdi.
Türkiye’de muhafazakarlıkla özdeşleşen din, öyle bir hal aldı ki, bırakınız sağ ve muhafazakar çevreleri, kendisini laik-seküler olarak tarif eden bazı sol ve liberal çevreler de laikliği öne çıkaracaklarına, laikliği aşağılamaya ve “dinin daha ılımlısı” ile ilişkide olmayı, onu “zararsız bir sivil toplum örgütü” olarak sunmayı benimsediler ve bu siyasi ilişkiyi de matah bir şey olarak topluma sundular. Böylece 2000’li yıllarda “ılımlı İslamcıların” sembolü Fettullah Gülen ismi öne çıktıkça çıktı…
Muhalefet laikliğin arakasında durarak “büyük itirazlar” geliştiremeyince, Erdoğan’dan Binali Yıldırım’a, Bekir Bozdağ’dan Bülent Arınç’a, Hüseyin Çelik’ten Süleyman Soylu’ya iktidar da, Fettullah Gülen FETÖ olana kadar iktidarı paylaşmak için “Gülen ne istediyse onu yaptı”!
“Yanılmayarak” ve “aldatılmayarak” bu sürece, demokrasi, hukuk ve laiklik ekseninde itiraz edenler ise ya “zamanın ruhunu anlamayanlar” olarak, ya “mezhep hezeyanı ile hareket eden Aleviler” ya da “iflah olmaz solcular” olarak tu kaka edildiler…
Bir dönem Adalet Bakanlığı da yapan Seyfi Oktay, tam 33 yıl önce, 20 Ocak 1987’de “tarikatlar ve cemaatler devletin içinde kadrolaşıyorlar, ANAP iktidarı da bunun önünü açıyor, bu sürece müdahale edilmelidir” diyerek TBMM’de Araştırma Önergesi sunduğunda, iktidar adına Devlet Bakanı Hasan Celal Güzel’in verdiği cevap, iktidar cephesinde bugün de önemini koruyor: “İrtica bahanesiyle, Türk halkının inanışları üzerine ambargo koydurmayız. Müslümandan kimseye bir kötülük gelmez. Hükümetimiz ve siyasî iktidarımız Türkiye’nin meselelerine hâkimdir. Kimsenin, milleti daha fazla rahatsız ve huzursuz etmeye hakkı ve yetkisi de yoktur. Araştırma önergesini hükümet olarak reddediyoruz!”