Ortalık küresel vurgusuyla beslenen “ekonomik kriz” laflarından geçilmiyor. Evet orta yerde bir ekonomik kriz var ama bu kriz ücretliler, emekliler, esnaflar için geçerli. Zira kriz sistemi yönetenleri ve onu besleyen oligarkları sürekli büyütüyor. İktidarlar yoksulluğu çözmek, gelir adaletini sağlayarak sosyal devleti öne çıkarmak yerine yoksulları yönetmeye çalışınca, devlet fiili olarak zenginlerin hizmetine sunuluyor. Kamuculuk ve vergi dağılımında adaleti sağlamak bir yana neredeyse “çağdışı” gösterilerek konuşulması bile istenmiyor!
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın “Acıdan kâr etmek” başlığıyla yayımladığı son rapora göre dünyanın en zengin 10 kişisi servetini ikiye katlayarak 1,5 trilyon dolara yükseltmiş. Pandemi döneminde servetlerini yüzde 42 arttıran milyarderler, dünyadaki toplam servetin de yüzde 13.9’una kontrol etmeye başlamışlar…
Dünya da tablo böyleyken bizde de farklı değil. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati sonradan düzeltmeye çalışsa da geçtiğimiz hafta bu ekonomik gerçeği özetledi ve „Bu sistemde dar gelirliler hariç firmalar, ihracatçılar kâr ediyor“ dedi. Nitekim biz de de, Türk lirası döviz karşısında çok değer yitirdiği için TL Milyonerliği “önemsiz” gibi sunulmaya çalışılsa da BDDK’ye göre, son altı ayda yani yüksek enflasyon döneminde 88 bin 713 kişi daha milyoner oldu ve böylece milyoner sayısı beş ayda yüzde 17 arttı, toplam servetleri de 649 milyar 413 milyon TL artarak 3 trilyon 896 milyar 209 milyon TL olmuş durumda…
Yani kapitalizmin temel kuralı kriz ortamında her yerde geçerli: Yaşanan kriz zenginleri daha da zenginleştirirken, yoksulları daha da yoksullaştırmış! Bilişim, silah, enerji ve gıda sektörlerinde servet giderek daha dar bir alanda toplanırken, yeni milyarderler de ortaya çıkmış durumda…
Yani sanki sadece Ruslara özgü bir kavram gibi kullanılıyor olsa da, aslında uzun süredir kullanılan “Oligark” kavramı aslında Türkiye dahil her yerde ve en önde. Geçtiğimiz haftalarda Kemal Kılıçdaroğlu da Rus oligarkları örnek göstererek „Ey yerel oligarklar, size de huzur yok. İbret-i alem olacaksınız siz de“ dediğinde “bu iş sistem tartışmasını derinleştirir” diye düşünsem de iş o boyutlara varmadı. Oysa Kılıçdaroğlu bu söylemiyle aslında çok önemli bir gerçeğe parmak basmış ve sistemin merkezine çomak sokmuştu…
Nitekim gelir dağılımındaki adaletsizlik ücretliler ve emekliler aleyhine artarken, oligarkların beslediği oligarşik yapıları hem de “küresel kriz” ortamında sürekli büyütmeye devam ediyor. 1994’de bir alyansla başlayan servetin de arkasında tam da bu gerçek var!
Bu sistem tartışması biz de çok yaşanmasa da, Avrupa’da sosyal devleti ve kamuculuğu önemseyen çevreler “Eşitsizlikle savaş, yoksulluğu yen! Birlikte, zenginliğin ve gücün azınlığın elinde toplanmasına karşı koyabiliriz “ diyerek bu gerçeği tartışıyorlar.
Biz de haber dergiciliğin neredeyse yok olduğu bir dönemde, Almanya ‘da haftalık 700 bin civarında satışı olan Der Spigel Dergisi kapağına “Haydutlar” (Die Gesetzlosen) başlığıyla bu tartışmayı taşımış ve “Jeff Bezos ve Elon Musk gibi süper milyarderler yeni bir küresel paralı asalet oluşturuyorlar. Neredeyse hiç vergi ödemiyorlar ve gittikçe daha fazla dünya servetini istifliyorlar” belirlemesi yaptıktan sonra “Yeni bir sınıf mücadelesiyle mi karşı karşıyayız” diye de bir tartışma başlatmış.