Türkiye normal demokratik bir ülke olsa, devlet laiklik ve inanç özgürlüğü gereği bütün inançlara eşit mesafede dursa herhalde ülkenin Cumhurbaşkanı’nın bir Cemevi’ni ziyareti olay olmaz, günlerce Türkiye gündemini meşgul etmezdi. Nitekim aynı Cumhurbaşkanı her hafta Cuma günü camiye gidiyor ve eğer cami çıkışında demeç vermemişse haber bile olmuyor! Doğal olan bu olsa da, devlet mevcut yasalarında Cemevini ibadethane olarak kabul etmediği gibi Cemevi olarak kullanılan ”yer” Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne kira ödenen bir yer olunca Cumhurbaşkanı’nın Cemevi’ni ziyareti olay oluyor. Çünkü aralarındaki yorum farkları hatta görüş ayrılıkları ne olursa olsun Alevilerin tamamı Diyanet’in ve Cumhurbaşkanlığı makamının ibadethane olarak kabul etmediği “o yeri” ibadethane olarak kabul ediyor ve Cemevi’nin de tıpkı Cami, Kilise, Sinagog, Havra gibi yasalarda ibadethane olarak kabul edilmesini istiyor…
Bu çıplak gerçek ve yaşanan büyük ayrımcılık karşısında üç maymunu oynayanlar konuşmaya başlayınca ortada “sorun yok” demekle kalmıyorlar, Türkiye’de ayrımcılığın olmadığını, tam tersine herkesin ne kadar eşit olduğunu anlatmaya başlıyorlar, arkasından bu topraklarda bin yıllık kardeşlik vurgusu yaptıktan sonra, sıra ya okulda, ya sokakta, ya da askerde ama mutlaka bir yerlerde “Alevi arkadaş” bulup iyi bir Alevi güzellemesine bağlanıyor!
CEMEVİNDEN SONRA SIRADA HACIBEKTAŞ VAR
Erdoğan Cemevi’ni ziyaret ettikten ve hemen arkasından da 13 Ağustos’ta Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri’ne gideceğini açıkladıktan sonra her taraf bir kez daha “Aleviseverlerle” doldu. Tıpkı 2009’lerdeki yaşanan ama sonuç alınmayan “Alevi Çalıştayları” sırasında olduğu gibi!
İnsan ister istemez şaşırıyor. Şaşırmamak mümkün değil; Cemevine “Cümbüşevi” diyenler, Alevilerin oturduğu evlerin kapısına çarpı işareti konmasını, Cemevlerine saldırılmasını sağlayan siyasal iklimi yaratanlar, Madımak katillerini savunanlar, savunmakla kalmayıp “terfi ettirenler”, tıpkı Madımak’ta olduğu gibi Çubuk’ta da “yakın ula yakın” diye bağıranlar birdenbire “buharlaştılar”…